Sağlık emekçileri grevinin gündeme getirdiği meseleler

Türkiye’de hekimlerin ana örgütü olan Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) ve çeşitli sağlık emekçileri sendikalarının dün ülke genelinde düzenlediği bir günlük uyarı grevi, Türkiye ve uluslararası işçi sınıfı için kritik meseleleri gündeme getirmektedir.

Bu grev hareketini destekleyen Sosyalist Eşitlik Grubu (SEG), tüm işçileri ve gençleri, uluslararası işçi sınıfının bağımsız bir siyasi ve toplumsal hareketinin geliştirilmesi için gerekli dersleri çıkarmaya çağırır.

Sağlık emekçileri 15 Aralık’ta ülke genelinde düzenlenen bir günlük grev sırasında yürüyüş yapıyor. [Fotoğraf: @ttborgtr Twitter]

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin, TBMM’de yapılacak bir düzenlemeyle tüm sağlık emekçilerinin ekonomik ve sosyal koşullarının iyileştirilmesi yönündeki talepleri reddetmesinin tetiklediği greve geniş bir katılım oldu. Tıp fakültesi öğrencileri de dersleri boykot ederek grevi desteklediler.

Acil hastalar, diyaliz hastaları, gebeler, çocuk aciller, kanser hastaları, yoğun bakım hastaları için ve COVID-19 polikliniklerinde tedaviyi sürdüren sağlık emekçileri İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Diyarbakır ve daha birçok ilde kitlesel yürüyüşler ve basın açıklamaları yaptılar. Açıklamalarda “Bilimden, yaşamdan, emekten yana değil sermayeden yana olan sağlık politikalarına sabrımız tükendi” vurgusu yapıldı.

COVID-19 ile mücadelenin en ön safında yer alan sağlık emekçileri, eşi görülmemiş hayat pahalılığı ve ağırlaşan çalışma koşulları karşısında maaşlarının artırılmasını, kadro eksiğinin giderilmesini ve sosyal haklarının iyileştirilmesini talep ediyor. Sağlık sisteminin şirketler yararına özelleştirilmesini de protesto eden sağlık emekçileri, taleplerinin karşılanmaması halinde eylemlerin ve protestoların süreceğini belirtiyorlar.

Geçtiğimiz hafta sağlık sektöründe yapılan sınırlı iş bırakma eylemlerinin ardından gelen bu ulusal grev, derinleşen küresel kapitalist kriz ve şiddetle devam eden COVID-19 pandemisinin ortasında uluslararası ölçekte yükselen sınıf mücadelesinin bir parçasıdır.

Tüm dünyada işçi sınıfı, onlarca yıldır sendikaların desteğiyle devam eden ve pandemiyle beraber daha da şiddetlenen toplumsal saldırıya ve hak kayıplarına direnmeye başlıyor ve bir karşı saldırıya hazırlanıyor. Türkiye’deki sağlık emekçilerinin mücadelesi, işçi sınıfının tüm kesimleri içerisinde artan muhalefeti yansıtıyor ve dünya çapında oldukça benzer koşullarda bulunan on milyonlarca işçiye ilham veriyor.

Bu grev hareketi, hükümetin hiçbir halk sağlığı önlemi almaması nedeniyle pandeminin şiddetlendiği ve Omicron varyantının yayıldığı koşullarda gelişiyor. Egemen sınıfın kâr çıkarları doğrultusunda hayati olmayan işyerlerinin açık tutulmasının ve bir “sürü bağışıklığı” politikası izlenmesinin insani bedeli, 500’den fazlası sağlık emekçisi olmak üzere 80.000 kayıp oldu. Gerçek ölü sayısının 200.000’in üstünde tahmin edilirken, resmi olarak yaklaşık 10 milyon insan enfekte oldu.

Hükümetin normalleştirmeye çalıştığı kitlesel enfeksiyon ve ölümler devam ediyor. Her gün resmi olarak yaklaşık 20.000 vaka tespit edilirken, 180’den fazla insan hayatını kaybediyor. Ölüm saçan bu politika, burjuva muhalefetin ve sendikaların hiçbir itirazı olmadan hayata geçiriliyor.

Pandemiyi sona erdirmek için gerekli bilimsel halk sağlığı önlemlerinin alınmaması ile işçi sınıfının yaşam koşullarının giderek daha kötüleşmesi aynı nedenden kaynaklanmaktadır: kapitalist egemen sınıfın hiçbir engel tanımayan özel servet biriktirme dürtüsü. 2020’de milyonlarca insan küresel pandemiden ölürken milyarderlerin servetlerini 3,6 trilyon dolar arttırması, kapitalist sistemin canice karakterini özetlemektedir.

Bu devasa toplumsal suçun yarattığı öfkenin eşi görülmemiş hayat pahalılığıyla birleşmesi, milyonlarca işçiyi ve genci radikalleştiriyor ve mücadele yoluna itiyor.

Resmi yıllık enflasyonun yüzde 21’e, gerçek enflasyonun ise bağımsız bir oluşum olan Enflasyon Araştırma Grubu’nun çalışmasına göre yüzde 58’e çıktığı koşullarda, Türk Lirası döviz karşısında değer kaybetmeye devam ediyor. Şubat ayında 7 TL’ye denk gelen bir ABD doları, bugün 15 TL’ye yaklaşıyor. 2.825 TL (200 dolardan az) olan asgari ücret, şu anda dolar veya avro bazında Avrupa’da en düşük seviyede.

Bu durum, milyonlarca işçiyi ve ailelerini ilgilendiren asgari ücret görüşmelerinden kayda değer bir artış çıkması yönündeki talepleri artırıyor. Buna, yaklaşık 150.000 metal ve otomotiv işçisini ilgilendiren toplu sözleşme görüşmelerinin tıkanması eşlik ediyor. Metal ve otomotiv şirketlerinin örgütü MESS’in yüzde 12’lik zam teklifi, burjuvazinin işçi sınıfına savaş ilanını temsil ediyor. Şirket yanlısı sendikaların toplu sözleşme tekliflerindeki zam oranının artırılmasını talep eden işçiler arasında grev talebi yükseliyor.

Ölümcül bir pandemi sırasında şirket ve finans seçkinleri için kâr yaratmak üzere fabrikalara ve işyerlerine gitmeye zorlanan işçiler, güvenli olmayan okullara gitmeye zorlanan eğitim emekçileri, sosyal medyada yaşam standartlarının gerilemesini ve hükümeti protesto ediyor, ücretlerinin kayda değer bir şekilde artırılmasını talep ediyor. Yüz binlerce genç, Omicron varyantının yayıldığı koşullarda uzaktan eğitime geçilmesini istiyor.

Büyük bir toplumsal patlamanın koşulları hızla olgunlaşıyor. Egemen sınıf ve onun tüm siyasi temsilcileri, milyonlarca işçi ve genç arasında mayalanmakta olan bu toplumsal öfkenin, sendikalardan bağımsız kitlesel bir işçi sınıfı hareketi biçiminde patlak vermesinden korkuyor ve buna karşı hazırlık yapıyor.

Son anketlerde oy oranı sürekli azalan Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümetinin, gelişen bu harekete çare olmayacak adımlar atmak ve polis devleti önlemlerine başvurmaktan başka bir çözümü bulunmuyor.

Artan toplumsal muhalefeti yansıtan sokak röportajcıları geçtiğimiz günlerde ev hapsine alınırken, polis Salı günü Ankara Üniversitesi’nde düzenlenmek istenen “ekonomik kriz” forumuna saldırarak en az 30 öğrenciyi gözaltına aldı. Pazar günü de “barınamıyoruz” diyerek yurt yetersizliğini, kira artışlarını ve hayat pahalılığını protesto etmek isteyen 90 öğrenci Ankara’da gözaltına alınmıştı.

Hükümet yanlısı bir hukuk profesörünün “Kaçınılmaz görünen ağır ekonomik bunalım sebebiyle OHAL ilânına toplum olarak hazırlıklı olmamız gerekir” açıklaması yapması, hükümetin gelişen toplumsal hareketi zor yoluyla bastırma kararlılığını ortaya koyuyor. Bu aynı zamanda, Erdoğan’ın seçimi kaybetmesinin kesin olması halinde ABD’de eski başkan Donald Trump’ın 6 Ocak’taki darbe girişimine benzer bir girişimde bulunması tehdidine işaret ediyor.

Buna karşılık, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) önderliğindeki burjuva muhalefet, erken seçim çağrısı yaparak yükselen toplumsal muhalefeti kendi arkasına ve kapitalist düzen kanallarına akıtmaya çalışıyor.

Sosyalist Eşitlik Grubu, katlanılmaz hale gelen yaşam koşullarının değişmesini umut eden milyonlarca işçiyi ve genci, burjuva muhalefetin kuracağı yeni bir hükümetin bir çözüm olmadığı konusunda uyarır.

Türkiye’de ve dünya çapında işçi sınıfının karşı karşıya olduğu ortak sorunlar (önlenebilir bir pandemi, hayat pahalılığı ve artan toplumsal eşitsizlik, demokratik hakların ortadan kaldırılması, diktatörlük yönelimi ve dünya savaşı tehlikesi), kapitalist sistemden ve burjuva egemenliğinden kaynaklanmaktadır. Bu, ileriye giden tek yolun, uluslararası sosyalizm uğruna mücadelenin bir parçası olarak bir işçi iktidarının kurulmasından geçtiği anlamına gelmektedir.

En az Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kadar emperyalizm yanlısı ve işçi sınıfı düşmanı olan CHP önderliğindeki muhalefet (“Millet İttifakı”), iktidara gelmesi durumunda Avrupa Birliği (AB) ve NATO yanlısı bir hükümet kuracak, egemen sınıfın toplumsal saldırı programını sürdürecek ve harekete geçen işçi sınıfını şiddetle bastırmaya çalışacaktır.

Muhalefet partilerinin yönetimde oldukları belediyelerde pandemi karşısında aynı canice politikayı izlemeleri, işçilerin grevlerine hükümetle aynı yanıtı vermeleri, AB, NATO ve Türk burjuvazisinin ana örgütleriyle sıkı ilişkileri, bu gerçeği ortaya koymaktadır.

Faşizan Milliyetçi Hareket Partisi’nden (MHP) kopan aşırı sağcı İYİ Parti’yi, AKP’den kopan DEVA ve Gelecek Partisi’ni kapsayan burjuva muhalefetin kuracağı bir hükümet, Erdoğan yönetiminin bir alternatifi değil bir devamı olacaktır.

Sendikalar ve Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP) ve Sol Parti gibi sahte sol örgütler, en az hükümet kadar bir toplumsal patlamadan korkan burjuva muhalefete verdikleri destekle son derece gerici bir rol oynamaktadır.

Muhalefet yanlısı DİSK, işçiler arasında büyüyen muhalefeti çeşitli illerde mitingler düzenleyerek kontrol altına almaya çalışırken, sahte sol örgütler de işçileri sendikaları ve burjuva muhalefeti desteklemeye yönlendiriyor.

Pandemiyi sona erdirme mücadelesi vermek şöyle dursun, COVID-19’u artık gündeme bile getirmeyen sahte sol örgütler, çeşitli sendikalarda ve belediyelerde yakın işbirliği içinde çalıştıkları CHP ve Kürt burjuva milliyetçisi Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile beraber iktidara gelme planları yapıyor.

HDP önderliğinde sözde bir “üçüncü cephe” kurma girişiminde bulunan sahte sol örgütler, harekete geçmeye başlayan ve sola yönelen işçi ve gençlik kitlelerini kendileri üzerinden CHP önderliğindeki burjuva muhalefetin arkasına yönlendirmeyi hedefliyorlar.

Onların “Millet İttifakı”na açık yönelimi, TİP lideri Erkan Baş’ın kısa süre önce yaptığı şu açıklamaya gözler önüne serilmiştir: “İkinci turda oy verebileceğimiz bir adaya ilk turda oy vererek bu işi nihayete erdirebiliriz.”

Bu sağcı “kötünün iyisi” politikası, işçi sınıfı için yalnızca hayal kırıklığı ve yıkım getirecektir. Bu aldatmacanın en son örneklerinden biri, sahte sol güçlerin ABD’deki 2020 seçimlerinde Cumhuriyetçi Donald Trump’a karşı Demokrat Joe Biden’ı desteklemesidir. İçeride Trump’ın canice pandemi politikasını sürdüren Biden, dışarıda Çin’e ve Rusya’ya karşı saldırganlığı tırmandırarak nükleer bir dünya savaşı tehlikesini artırıyor.

Pandemiyi durdurabilecek, hayat pahalılığına, toplumsal eşitsizliğe, diktatörlük yönelimine ve savaş tehlikesine son verebilecek tek toplumsal güç, uluslararası işçi sınıfıdır. Hayatları kurtarmak ve yaşam standartlarını iyileştirmek için kestirme bir yol söz konusu değildir. Bu adımlar, burjuvazinin servetine ve iktidarına cepheden bir saldırıyı gerektirmektedir.

1 Mayıs’ta Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı’nın (TK-Uİİ) kuruluşunu başlatan Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) kısa süre önce başlattığı COVID-19 Pandemisine Yönelik Küresel İşçi Soruşturması, tüm dünyada böyle bir karşı saldırının geliştirilmesi hedefiyle bilim insanlarının, sağlık emekçilerinin, işçilerin ve gençlerin TK-Uİİ’ye ve Soruşturma’ya destek vermesi ve katkı yapması çağrısında bulunuyor.

İşçi sınıfının kaçınılmaz toplumsal patlamasının kapitalizm yanlısı tüm partilerden ve sendikalardan bağımsız devrimci bir siyasi perspektif ve örgütlenme ile donatılması gerekiyor. Bu, işçi sınıfı içinde DEUK’un Türkiye şubesi olarak Sosyalist Eşitlik Partisi’nin inşa edilmesi anlamına gelmektedir.

Loading